Cinsel Suçlar ve Rıza Kavramına Genel Bir Bakış

Bu metnin konusu, cinsel suçlar ve rıza kavramı ile ilgili hukuki bir inceleme ve açıklamadır. Metin, Türk Ceza Kanunu'nun cinsel suçları ve cinsel özgürlük kavramını ele almakta, rıza kavramını hukuken açıklamakta ve cinsel suçlarla ilgili hukuki perspektifi sunmaktadır. Ayrıca, rıza oluşturmanın ve rızanın nasıl değerlendirildiği konularına da odaklanmaktadır.

Efe Özpehlivan
Efe Özpehlivan -

Yazar

26 Ağustos 2024

Cinsel suçları ve rıza kavramını anlayabilmek için öncelikle hukuk sistemimizdeki bakış açısını ve deyim yerinde ise kanunların ruhunu anlamamız lazım. Öncelikle, Türk Ceza Kanunu içerisinde her bir suç bir hukuksal değeri ifade eder ve onu koruma altına alır. Örneğin Türk Ceza Kanunu madde 81’de yer alan kasten insan yaralama suçunda korunan hukuksal değer kişinin vücut bütünlüğü ve dokunulmazlığı olmaktadır. Cinsel suçlar Türk Ceza Kanunu sistematiğinde cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar içerisinde bulunmaktadır. Buradan çıkarılması gereken en önemli sonuç cinsel dokunulmazlık kavramıdır çünkü mevcut ceza kanunumuza göre burada suç ile korunan hukuksal değer bireylerin cinsel özgürlüğüdür.

Cinsel özgürlük hususunda detaylı açıklamalardan önce okurun bilgilenmesi adına bazı önemli noktaların altını çizmek istiyorum. 2014 yılı başta olmak üzere cinsel suçlarla ilgili cezalar eskiden de yeterince ağır olmasına rağmen makul seviyenin üzerinde kabul edilebilecek şekilde arttırıldı. Bunun bir sonucu olarak hakimler hüküm verilirken mevcut cezaların çok ama çok yüksek olmasından sebeple yine tabir yerinde ise bu cezalara elleri gitmez bir hale gelmişlerdir. Bu durum hukuki bir delüzyon olan ağır ceza eşittir ağır hüküm eşittir suçların az işlenmesi mantığının yanlışlığını bir defa daha ortaya koymaktadır. Her halükârda bu suçlar çok sık işleniyor ise ve bu işlenme sıklığı arttı ise kanun koyucuların yapması gereken şey, bu suçların işlenmesinin önlenmesi adına var olan sosyolojik, kültürel, dini gibi altyapısal faktörleri ortadan kaldırmaktır. Bundan dolayı da kadına karşı şiddetin önlenmesi için yapılması gereken toplumsal cinsiyet eşitliğinin her alanda hakkıyla ve layıkıyla sağlanmasıdır. Son olarak cinsel suçlar sonucu bireylerin hadım edilmesi gibi uygulamalar da kesinlikle çözüm değildir çünkü insan onuruna aykırı olduğu gibi yaygın kanaatin aksine cinsel suçların işlenmesinin cinsel dürtülerin kontrol edilmemesinden kaynaklı olmamasıdır.

Cinsel suçlarla korunan hukuksal değer cinsel özgürlüktür. Cinsel özgürlük, hukukun izin verdiği sınırlar içerisinde bireyin cinselliğe ilişkin seçimlerini özgürce yapabilmesidir. Yanlış anlaşılmaları düzeltmek adına belirtmek isterim ki cinselliğe ilişkin seçimlerden anlaşılması gereken cinsel nitelikteki davranışlara maruz kalıp kalmama noktasında bireyin özgürce hareket edebilmesidir. Türk Ceza Kanunu’na göre cinsel özgürlüğün bu bağlamda negatif ve pozitif yönleri vardır. Cinsel özgürlüğün negatif yönü kişinin rıza dışı müdahalelerden korunmasıdır. Pozitif yönü ise kişinin cinsel kimliğini serbestçe ifade edebilmesidir. Türk Ceza Kanunu bu negatif yönü korumaktadır.

Cinsel davranışların suç oluşturup oluşturmaması ile ilgili olarak hukuktaki genel formül “Cinsel Nitelikli Hareket - Rıza” formülüdür. Rızadan anlaşılması gereken şey elbette hukuken geçerli bir rıza olmalıdır. Türk hukukunda hâlâ bazılarının kabul ettiği yanlış formül ise “Cinsel Saldırı = Cinsel Davranış + Cebir veya Tehdit veya Hile” olarak göze çarpmaktadır.Hukuken geçerli rıza, kişinin serbestçe ve hiçbir etki altında kalmadan rıza verebilmesi halidir. Buradan çıkarılması gereken şey şudur ki alkollü bir kişinin vermiş olduğu rıza hukuken geçerli değildir. Başka bir örnek ise savunmasızlık, çaresizlik, korku nedenleri ile davranışa rıza veren kişinin önceki örnekte olduğu gibi hukuken geçerli bir rızası olmayacaktır. Bu gibi hallerde mağdurun sessiz kalması, kaçmaya çalışmaması, fiile direnmemesi tek başına rızanın varlığını kanıtlamaz. Daha da önemlisi mağdurun da zevk aldığı, mağdurun önce soyunduğu, öptüğü, cinsel ilişkiyi yönlendirdiği gibi savunmalar asla yeterli değildir. Özellikle de hukuken geçerli rıza veremeyecek, alkol ve/veya bir madde etkisi altında olan kişiler için bu durum çok önemlidir çünkü kişi kendisinde değildir. Bu halde de talep mağdurdan gelse dahi burada rıza oluşmadığı için suç oluşmuş olacaktır. Rızanın varlığı belirlenirken olay içerisinde var olan tüm faktörler beraber değerlendirilmelidir. Dolayısı ile soyut olarak kabul beyanının olması veya olmaması rıza belirlenmesinde yeterli olmayabilir. Bir kimse görünüşte kabul beyanında bulunmasına rağmen mecbur kaldığı için bunu yaptı ise burada hukuken geçerli rıza yoktur. Nadir de olsa kişinin kabul beyanı olmamasına rağmen somut olayın tüm özellikleri ışığında hukuken geçerli rıza vermiş olması mümkündür. Buradan çıkması gereken sonuç rızanın ispatı için tüm olgusal faktörlerin beraberce değerlendirilmesi gerektiğidir.

Rıza davranışın tamamını ve fiilin işleniş biçimini kapsamalıdır, fiilin işlendiği süre boyunca var olmalıdır. Bir kişinin bir cinsel davranış için rızasının olması o davranışa ilelebet rıza göstereceği anlamına gelmez veya kişinin belirli bir cinsel davranışa rıza göstermiş olması da başka tip cinsel davranışlara da rıza gösterdiği anlamına gelmemektedir. Başka bir durum da kişinin hukuken geçerli rıza verdiği bir cinsel davranış sırasında bilincini başka bir kişi fiili olmaksızın kaybettiği halleridir. Örnek olarak alkol alınması veya ani bir hastalık gibi hallerde de yine kişinin artık özgür iradesini ortaya koyması mümkün olmayacağı için cinsel davranış derhal bitirilmelidir. Daha önce rıza veren kişi her zaman rıza vermiş diye bir şey söz konusu olamaz. Her seferinde ve her hareket için cinsel davranışlara yeniden rıza verilmiş olmalıdır. Bu nokta ile ilgili dikkat edilmesi gereken husus ise eş, sevgili gibi düzenli olarak cinsel nitelikli davranışlar gerçekleştiren kimseler değildir. Bu kimseler arasında genellikle örtülü olarak rıza vardır ama şu asla unutmamalıdır: Hayır hayırdır ve bilinçli olmayan kişinin rızası olamaz. Altını bir kez daha çizmek gerekir ise hukuken geçerli bir rıza bulunmalıdır, olsa dahi bu rıza olayın işleyiş biçimini ve süresini tam anlamı ile kapsamalıdır.

Son olarak rıza inşası kavramına değinmek gereklidir. Rıza inşası bir kimsenin ikna ve/veya telkin gibi yöntemler kullanarak kişinin var olmayan rızasını yaratması, deyim yerinde ise onu ikna etmesidir. Bu hukukumuzda net karşılığı olan bir kavram değildir. Hukuk çerçevesinde bakılacak olursa özgür iradenin var olduğu hallerde baskı, hediye almak, vaatler vermek gibi hareketler iradeyi geçersiz kılmaz. İradeyi ve rızayı geçersiz kılacak baskı, özgür iradeyi ortadan kaldıracak nitelikte olmalıdır. Mesela aşırı korku hali yaratılması buna bir örnektir. Bu durumda da açıklandığı gibi hukuken geçerli rıza oluşamaz.

KAYNAKÇA

DURMUŞ Tezcan / ERDEM Mustafa Ruhan / ÖNOK Murat, Teorik ve Pratik Ceza Özel Hukuku, 20. Baskı, Seçkin, İstanbul, 2023.